SÖZLÜKEMEKLİSİ

Bölgenin demografik yapısı üzerindeki fonksiyonunu / oynadığı rolü kabaca anlatmak gerekirse: Öncelikle bölgede bir şehri / kasabayı işgal eder. İşgal öncesi / sırasında bölgedeki nüfus (çoğunlukla türkmenler) sınıra doğru göç eder. Daha sonrasında YPG / Kürtler gelip geri alır ve o bölge birdenbire Kürt coğrafyası olur.  IŞİD'in elindeki Rakka ve Cerablus alınıp, kantonların birleştirilmesiyle Akdeniz'e ulaşılıncaya kadar bu oyun süregelecektir.  Sonrası malum; bölünmüş bir Suriye / Lazkiye ve çevresinde Esad'ın kontrolünde küçük bir Nusayri devleti / Erbil'den Akdeniz'e kadar uzanan Türkiye'nin bir bölümünü de bünyesine katmış Kürt devleti.  Bu planın hayata geçmesinin önündeki en büyük iki engel ise: 1) Türkiye'nin Cerablus'ta oluşturacağı "güvenli bölge" ile kantonların birleştirilmesini engelleyecek olması, 2) Sosyalist / seküler / Türkiye karşıtı YPG ile aşiret sisteminin hüküm sürdüğü / Türkiye ile dost aynı zamanda ortak ticari çıkarlar...

Öncelikle pilotları kaçıran örgüt Hizbullah değildi. Lübnan'da Miktad / Sinu / Ö. Kerami gibi büyük şii, sünni aşiret ve aileler vardır. Miktad aşireti gibi büyük şii aileler silah, uyuşturucu gibi işlerle uğraşır. Bunların Hizbullah bölgesinde etkin olmaları her eylemlerinden sorumlu olduğu anlamına gelmez. (Irak'ta bombalar şii mahallerinde patlar lakin yapanların çoğu sünni değil şiilerden devşirilen elemanlardır. Lojistik vs.) Hadisenin arka planı; TÜRKİYE ve İran'ın o dönem yakınlaşmasından rahatsızlık duyan müttefiklerimizin Somali'de olduğu gibi mesajlarını butik örgütler üzerinden vermesidir. Ülkemiz ile Hizbullah arasında o dönemden bugüne bilinen sorunlardan başka (Suriye vs.) yeni bir kriz yok / olmadı. Hizbullah herhangi bir ülke, kurum veya örgüte mesaj vermek isterse Nasrallah açıkça konuşmasında isim vererek onu uyarır, arada diplomasi çalışır. Baktı ki muhatabı yanaşmıyor, gerekeni yapar ve Lübnan'da herkes o "gerekenin" Hizbullah tarafında...

Bunu benden duyun arkadaşlar, AKP gerçekten büyük bir devrim yapmıştır. İslamcılık kisvesi, seküler-dindar çatışması kamuflajı ile, Türkiye’de Amerikan türü kapitalizmin yerleşmesini sağlamıştır.  Önce düşük katılım payları ile halk özel hastanelere alıştırıldı, fon destekleriyle bu hastaneler güçlendirildi. Sonrası kaliteli doktorların bu hastanelere transferi ve devlet hastanelerinin iyice vasıfsızlaşması.  Aynı sistemin eğitimde uygulanması ile devlet okullarının yok edilmesi, kolejlerin ve özel üniversitelerin ihyası. Son noktada imam hatip desteği(!) adına TEOG’un kaldırılması ile gariban Anadolu çocuğunun iyi bir eğitim almasının imkansız hale gelmesi. Bayburt’un köyünden çıkıp Galatasaray Lisesi’ni kazanarak kendi hayatını değiştiren çocuğun hikayesi artık tarih kitaplarında.. Zengin çocuğunu zaten koleje gönderecek, fakir ise şanslıysa orta halli bir liseye, değilse imam hatipe gönderecek.  Okulların kendi sınavını yapması, Türkiye koşullarında okula en çok bağışt...