OTOKRASİ, OLİGARŞİ ve DEVLET OPERASYONU

“Ergenekon operasyonu”nda bütün olan derin devlet, paralel yapı ile mücadele de iki kısma ayrıldı. Bu öykünün kısaca tarihçesini yazmaya çalıştım.

Yılların melek yüzlü hizmet hareketi bir anda hedef oldu! Nakşiler, Kadiriler, Süleymancılar, Menzilciler, İrancılar yıllardır cemaate “içimizdeki yahudiler” diyerek şüphe ile baktılar. Bütün solcular ve marjinal kemalistler ise islamcı yeni gladio olarak tanımlıyorlardı cemaati.
O dönem Humeyni’yi destekleyen İran taraftarları cemaati Amerikancı islamcılar diye adlandırıyorlardı. Bazı bölgelerde bu İrancı tayfalar cemaatin abilerine saldırmış ve tehdit etmişti.

Refah Partisi, saygı ile andığım Necmettin Erbakan (Allah rahmet eylesin) cemaate hep mesafeli durdu… Eleştirilerini sessizce kadrolarına iletti. Refah Partililer’in iddiası ise, derin devletin Erbakan Hoca’ya karşı Amerika ve İsrail’in örgütlediği teşkilattı.

Paralel yapı, cemaat veya hizmet, adına ne derseniz her şeyden haberdardı. Dedikodulara cevap vermediler. Beklediler. Kim kimdir? Kronoloji çıkardılar.

Cemaatin kadrolarının çoğunluğu eski ülkücülerden gelenlerdi. Ülkücüler, 12 Eylül dönemi derin askeri yapı tarafından kullandıklarını fark ettiler.

Türkiye’de, İran İslam devriminden sonra bir islami boşluk oluştu. Ülkücüler için o dönem; Nakşi ve Kadiri tarikatları feodal idi. Süleymancılar (büyük üstad Süleyman Hilmi Tunahan’ın) hareketine de dini monarşi olarak bakıyorlardı. Gizli bir el İzmirli bir vaizi adres olarak gösterdi. Kamuoyunda bilinen adı ile hocaefendi. 

İstihbarat raporlarındaki yazışmalar çizelgesinde; İngilizler’e göre Hoca Fetullah, Amerika’ya göre olirgarşik imam, Tel Aviv’e göre (dikkat edilmesi gereken) gavur imam kriptolu. Bu kavga derin devlet ve küresel istihbarat şirketinin kapışması. 17-25 Aralık operasyonu bu işin sadece tuzu biberi.

AKP yetkilileri teknik olarak takip edildiklerini biliyorlardı. Şüphelendikleri kadrolar silahlı kuvvetlerdeki ulusalcı kemalist kadrolardı. Cemaat kadrolarının aktif istihbarat yürüttüğüne ilk başlarda inanmadılar. Her şey ortaya çıktıktan sonra AKP manevra yaptı. Bu keskin dönüş ile cemaat hedef tahtasına çoktan konmuştu. Bu sıcak tehditvari konuşmalar “17 Aralık”tan çok önceydi. Hükümet sivil bir dokunuş yaptı: dersahaneler kapatılsın…

Devlet, bir sürünün, benzer bir biçimde örgütlenen diğer bir sürüye karşı, saldırmaya veya savunmaya yönelik harekete geçmek üzere örgütlenmesidir. Randolph Bourne’nin bu sözü “sözde” Ergenekon’dan sonra paralel yapı ile mücadelenin ana temasını anlatıyor.

17 Aralık öncesi başlayan bu çatışma otokrasi ile oligarşinin bürokrasideki savaşı.
Türkiye’de olduğu gibi bütün ülkelerin derin devletleri vardır. Türkiye’de siyasetçilerin hükümetlerin dert yandığı kuvvetler ayrılığı sistemidir. Kamuoyunda derin devlet olarak adlandırılır. Derin devletin kendisine bağlı kurumları da bulunmaktadır. Bu kurumlar hükümete bağlı değildir. Türkiye’de devlet ve bir de hükümet vardır.

Türkiye’de çatışma hükümet ile cemaat arasında değil; Recep Tayyip Erdogan’ı destekleyen otokrasi kuvveti ile cemaati destekleyen oligarşik kuvvet arasında yaşanıyor.

Yıllar önce, Cemal Madanoğlu ve Cemal Gürsel’in kemalizmin (atatürkçülük değil) teorisyenleri, İngiliz misyon şefinin direktifi ile nurcu Yeni Asya Grubu’nun liderini ziyaret ettiler. Teklif; desteğimiz ile yeni müslüman genç nesil hareket metoduydu. Bu projeden Risale-i Nur okuyan Demirel haberdar edildi ve teklif kabul edilmedi.

Amerikan Konsolosluğu’nda (İzmirli) Ermeni tercüman aynı grupta nur talebesi ve imamı olan Fetullah Gülen Hoca‘dan bahsetti. Oligargaşi kendisi ile irtibata geçti.

Teşkilatlanmanın temelini bürokrasideki devlet planlama teşkilatı kadroları oluşturdu. Bunu Diyanet İşleri ile devam ettirdiler. Bütçeler ayrıldı. İş adamları ihalelerden aldıkları paralar ile bağışlar yapmaya başladılar.

Susurluk’da otokrasi ile oligarşi arasında bir kırılma yaşandı. Otokrasi kadroları tasfiye edilmeye başlandı. Bütün kadrolar ile oligarşi hüküm sürmeye başladı. Bu arada TSK’nın bir kurumu Necip Hablemitoğlu’nu Amerika’ya rapor hazırlaması için yolladı. 28 Şubat ile otokrasi tekrar tahtına geçti. sistem bugün bağırsaklarını temizlemeye çalışıyor.

Otokrasi çok ılımlı davranarak oligarşi ile AKP konusunda ittifak yaptı. Yeni bir rüzgar esiyordu. AKP seçimlere hazırlanırken kurumlara yerleştireceği yetişmiş kadroları yoktu. Bu sorunu cemaat kadroları ile çözdüler. Bir gün acil görüşme talebi ile, Amerikan küresel istihbarat falcısı Ankara’ya bir not getirdi.
“Erdoğan’sız bir AKP”.

Başbakanlığın seçimlerde oligarşi kadrolarından birisine devir edilmesi önerildi. Aynı hafta, Pensilvanya’dan: “tarihin, uzun adamı bir kahraman olarak anacağı” mesajı iletildi.
ABD sınırötesi birliklerini dolaşıp eğitim veren, İncirlik’te uzun süre çalışmış bir dostum ile konuştum.

Ortadoğu ve Türkiye üstüne sohbet ettik. Türkiye’de paralel yapı ile islamcı kesimde kutuplaşmayı nasıl değerlendirdiğini sordum.
Kutuplaşmanın Ergenekon(!) ile ulusalcılar-mukaddesatçılar arasında başladığını açıkladı. Ergenekon’da askeri operasyon ile önümüzdeki 10 yıl sonra TSK’daki üst yönetim yerleri belli olduğunu belirtti. Sivil ve bürokrasiye dokunulmadı ve Ergenekon unutuldu.
Diğer yandan; hükümet paralel yapıya operasyon başlattı sorusuna gelelim… 

“Operasyon olmayacak 12 polis, 4 savcı, 3 hakim ile bu dosya kapatılacak. Paralel yapıda 5 yıl sabır etmeli” diyerek bu sürecin geçici bir sancı olduğunu söyledi. Meraklı bir şekilde Fetullah Hoca dosyası Amerika’da iade edilecek mi sorusuna…

“Asla bir iade söz konusu değil, hocanın oturumu var. Amerika’da bir suçu bulunmamaktadır fakat kendisi bir ülkeye taşınmak isterse kendi tercihidir” dedi. Bu durumu Ankara’ya da nazikçe bildirdik, dedi.

Peki neden 17 Aralık ve Hoca Fetullah’ı Tayyip Erdoğan’ın önüne attınız?
“AKP siyasi bir parti, bir gün kaybedecek… Cemaat kadroları sabit yerlerinde olmalı. İkisi arasındaki ilişkiler 10 yıldır pamuk ipliğine bağlıydı. Bu kırılma er geç olmalıydı. 5 yıl sabretsin cemaat, AKP siyasi olarak daha da yıpranacak” dedi.
Dışarıdan nasıl bakıldığına gelince; Beyaz Saray yönetimi bu konuda iktidarı destekliyor. Paralel yapı ile mücadelede seyirciyiz diyerek, hükümet tarafında duruyorlar. İstihbaratın Türkiye masası cemaatin yanında.

Tel Aviv yönetimi bu çatışmada hükümetin yanında. İstihbaratı (MOSSAD) ise; hocaya karşı duruyor. İslam dini konusunda cemaati ılımlı ve hoşgörülü olarak tanımlıyorlar fakat, devletleşen islami metodları olduğuna inanıyorlar ve tehlikeli olarak tanımlıyorlar.

İngilizler ise Amerikan teorisyenlerine ajanlarına kızgın. Uyuyan aslanı uyandırdınız diyor. “Hocanın iktidarı ele geçirme gibi bir hayali yoktu. Bunu siz ortaya attınız” diyerek ateş püskürüyorlar.
Avrupa Birliği; çoğulcu demokrasi söylemi ile hareket ediyor. Bir gün ayran diyorlar bir gün yoğurt, bir gün yumurta diyorlar bir gün tavuk. Özellikle Fransa ve Almanya’nin hiç bir çizgisi yok..

Cemaat otokrasi ile oligarşi çekişmesinde filler tepişir çimenler ezilir.

Son söz; bir devlet tarafından yönetilen kişi kontrol edilir, idare edilir, ispiyonlanır, yönetilir, yasalarla boğulur, dosyalara konu olur, ideolojiler aşılanır, sürekli ikaz edilir, vergilendirilir, tartılır, sansürlenir, emirler yağdırılır ve bütün bunlar da, buna ne hakkı ne gerekli bilgiye ve ahlaki temizliğe sahip adamlar tarafından yapılır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JİTEM

KAYALARIN HAREKETİ 2023